DERSIM MAMIKIYE

GÜZEL, RUHU TEMİZ, GECMİŞİNE VE TARİHİNE BAĞLI BIR DERSİM İCIN. HERKESE BASARILAR

Tuesday, February 20, 2007

 

Kürt-Türk Nüfus Dengesi ve Kürt-Türk Çatışması

DERSIM FORUM
Auteur - yazari: Garbis Altinoglu/Aktari(jale.) Tarih, gün ve saat : 17. Subat 2007 22:00:39:
(....)
Türk şovenistlerinin 1914’te, Birinci Dünya Savaşının patlak vermesinden kısa süre önce 200,000 dolayında Batı Anadolu ve Trakya Rumu’nu Yunanistan’a sürmesi ve onbinlercesini öldürmesi, 1915-16’da 1.5 milyon dolayında Anadolu Ermenisi’ni jenoside tabi tutması ve topraklarından sürmesi, 1915 ve onu izleyen yıllarda yüzbinlerce Süryani, Keldani ve Nasturi’yi katletmesi ve topraklarından sürmesi, 1919 ve sonrasında Kuzey ve Orta Anadolu’da onbinlerce Pontus Rumu’nu öldürmesi ve yüzbinlercesini topraklarından sürmesi, 1923 Lozan Anlaşması hükümlerine göre Türkiye’ye gelen 500,000 dolayında Türk’e karşılık 1,250,000 dolayında Rumun Yunanistan’a göçü vb., Türk ulusunun ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi koşullar altında oluştuğunu gösterir. “Demografik bilinci” çok yüksek olan Türk gericiliği 1923’ü izleyen onyıllarda da gerek eskisine göre çok daha küçülmüş olan Rum ve Ermeni toplumlarına ve gerekse Kürt halkına karşı benzer bir politika izledi. 1960’ların başlarına kadar Türk nüfusunun arttırılmasını ve Kürt nüfusunun Türkleştirilmesini çeşitli önlemlerle (3) teşvik eden Türk şovenleri 1921-1938 döneminde yaşanan Kürt isyanlarını görülmemiş bir vahşetle bastırmakla yetinmediler; onlar iskan yasalarıyla Kürt nüfusunu Anadolu’nun değişik yörelerine dağıtarak, Kürt dili ve kültürünün gelişmesini engelleyerek vb. bu ulusu zorla assimile etmeye çalıştılar. Onlar; 1942’de yaşama geçirdikleri Varlık Vergisi soygunu, 6-7 Eylül 1955 vahşi provokatif saldırı ve yağması, 1964’te İstanbul Rumlarının mallarına el koyma ve onları Yunanistan’a göçertme gibi eylemlerle, sözkonusu “etnik arındırma” çizgisinini sistemli bir biçimde sürdürdüler ve İttihat ve Terakki kliğinin adına layık çömezleri olduklarını kanıtladılar.
a) 1974 Kıbrıs işgalinin ardından bu adanın kendilerine bağımlı hale getirdikleri kuzeyine onbinlerce göçmen yerleştirmeleri,b) hemen hemen tümü İstanbul’da yaşayan çok sınırlı sayıdaki Ermeni ve Rum kökenli insanları sürekli olarak taciz etmeye devam etmeleri,c) 1980’lerin ikinci yarısında Bulgaristan Türklerinin hedef olduğu ulusal baskı ve ayrımcılık konusunda kopardıkları ikiyüzlü yaygara,d) 1980’lerin ikinci yarısında ve 1990’larda Kürt gençlerinin ve emekçilerinin Türkiye Kürdistanı’ndan Batı Avrupa’ya ve başka yerlere iltica etmelerini ve ABD ve ortaklarının Mart 2003’de Irak’a saldırısının ardından “Kürt devleti” korkularının kabarmasına bağlı olarak Kürt emekçilerinin Güney Kürdistan’dan kaçışını teşvik etmeleri, (4)e) Kerkük’te Kürt egemenliği ve Türkmenlere yönelik “etnik arındırma”, Karabağ Azerilerinin sorunları ve Batı Trakya Türklerine uygulanan baskılar konusunda sistemli bir biçimde şovenist ajitasyon yapıyor olmaları,f) Ermeni jenosidine ilişkin yasa tasarılarının değişik ülkelerin parlamentolarında kabul edilmesine gösterdikleri histerik tepkiler,g) herhangi bir Rum varlığının bulunmadığı Trabzon ve çevresinde bir Pontus devletinin kurulmak istendiğine ilişkin sayıklamaları vb. Türk gericilerinin bu konuya ilişkin “duyarlılık”larının asla azalmadığını, hatta giderek arttığını ve adeta bir hastalık nöbeti düzeyine yükseldiğini göstermeye yeter de artar bile.
Böyle bir köken ve geçmişe sahip bulunan ve “etnik arındırma” geleneği son derece güçlü olan Türk egemen sınıflarının ülkedeki nüfus dengesi konusunda aynı ölçüde duyarlı olması nesnelerin doğası gereğidir; dahası, onların bu dengeyi “korumak” ve gerekirse “son Türk devleti” içinde Türk öğesinin üstünlüğünü yitirmemek için en son çare olarak ülkelerinin bölünmesini bile göze alabilecekleri, hiç de yabana atılabilir bir varsayım değildir. Görünen o ki, buna ilişkin bilgileri kamuoyuyla paylaşmaktan özenle sakınmakla birlikte ülkedeki demografik trendleri çok yakından izlediği konusunda hiçbir kuşku duyulamayacak olan Türk gericiliği ve onun öncü gücü askeri klik daha 1960’lı yıllarda, kapitalizmin ve kentlileşmenin ilerlemesiyle birlikte Türklerin nüfus artış hızının Kürtlerin nüfus artış hızının gerisinde kalmaya başladığını saptamış, hatta ona göre önlemler almaya koyulmuştu bile. Kemal Arı “Cumhuriyet Dönemi Nüfus Politikası” adlı makalesinde şunları söylüyordu:“Cumhuriyetin ilk yıllarında, çıkarılan yasalarda, hükümet icraatlarında ve genel siyasada, nüfusu artırmaya dönük bir tutum kendini gösterirken; 1960’lı yıllardan sonra, bu yaklaşım yavaş yavaş terkedilmiştir. Uygulanan beş yıllık kalkınma planlarında, zaman içinde, nüfus ve aile planlamaları gibi deyimler görülmüş, bir süre sonra, bu yaklaşım, daha da güçlenerek, genel bir tercih nedeni ve güçlü bir siyaset unsuru olarak algılanmıştır. Bu süreçte sorun Ana-Çocuk Sağlığı programını destekleyen bir sağlık hizmeti olarak düşünülmüş ve algılanmıştır. Öyle ki hızlı nüfus artışı, öncelikli olarak çözülmesi gereken siyasal sorunlar arasında yer almış, nüfusun kontrolü de, demokratikleşme sürecine paralel olarak, çağdaş bir birey ve aile modelinin ciddi bir parçası olarak görülmeye başlamıştır...” (abç)
Türk gericiliğinin pratiği adıgeçen burjuva araştırmacının saptamasını doğruluyor. Örneğin, MGK Genel Sekreterliği'nin 1996'da hazırladığı 40 sayfalık Güneydoğu eylem planında şöyle deniyordu:“Kürtlerin oturduğu bölgelerde nüfus artışı diğer bölgelerden yüksek. Kürt nüfusu 2025'te toplam nüfusun yüzde 50'sinin üzerine çıkma eğiliminde. Bu, Kürt milliyetçiliğinin canlı tutulmasıyla birlikte düşünüldüğünde, uzun vadede Türkiye için vahim tehdit oluşturabilir. Bölgede nüfus planlaması seferberliği elzemdir. Az çocuğa prim ve çok çocuğa vergi gibi radikal önlemler gereklidir.” (“Güneydoğu’ya Nüfus Planlaması MGK’daydı”, Milliyet, 26 Ağustos 2005, abç )
Türkiye’de 1965’e kadar yapılan sayımlarda nüfusun anadile göre dağılımı da saptanıyordu. Demografik trendleri titizlikle izleyen ve konuya büyük bir stratejik önem biçen egemen sınıflar, bu tarihten sonra bu uygulamaya, nüfusun etnik dağılımı konusunda kamuoyunu bilgilendirmeye son verdiler. Ne denli objektif bir biçimde yapıldığı tahmin edilebilecek olan 1965 nüfus sayımının resmi sonuçlarına göre bu tarihte 31,391,421 olan Türkiye nüfusunun 2,219,502’si, yani toplam nüfusun yüzde 7.07’si anadilini Kürtçe olarak bildirmişti. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin 4 Ekim 2006’da görüşüp onayladığı Türkiye Kürtleriyle ilgili rapor ve rapordaki öneriler doğrultusunda aldığı 1519 sayılı ve “Kürtlerin Kültürel Durumu” adlı kararda diğer şeylerin yanısıra Türkiye Kürdistanı’nda bir nüfus sayımı yapılması da öneriliyordu. Ancak bekleneceği üzreTürk gericiliği, bazı şovenist çevrelerin paranoyak tepkilerine hedef olan ve zaten bağlayıcı niteliği de bulunmayan bu kararı görmezden geldi.
Devam edelim. Uzun bir aradan sonra Kürt ulusal hareketinin yeniden dirilişi ve Türk “güvenlik” güçlerinin vahşi terörüne rağmen bastırılamaması, Ankara’yı Kürt nüfusunun denetim altında tutulması konusuna yeniden ve daha ciddi bir tarzda eğilmeye zorladığı tahmin edilebilir. Nitekim Hürriyet gazetesi başyazarı Ertuğrul Özkök, 15 Haziran 1998 tarih ve “Türkler Kaç Kürtler Kaç” başlıklı köşe yazısında aynı konuyu işliyordu. Özkök, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı Orhan Güvenen’le 1997’de gerçekleştirilen nüfus sayımının sonuçları üzerinde yaptığı bir söyleşiye değiniyor, Türkiye’de nüfus artış hızının yüzde 1.5’e düştüğünü ve Batı illerinde nüfus artış hızının hızla, gelişmiş ülkelerin düzeyine yaklaştığını belirttikten sonra şöyle diyordu:“Ancak bu konuda bölgesel dengesizlikler giderek artıyor...“1980'li yılların ortalarına kadar Doğu Anadolu ile Güneydoğu Anadolu'nun nüfus artış trendleri birbirine paralel gidiyor.“Doğu Anadolu Türk, Güneydoğu ise Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgeler.“Her iki bölgenin de nüfus artış hızları birbirine çok yakındı.“Ancak 1980'lerin ortalarından itibaren bu iki bölgenin nüfus dengelerinde çarpıcı değişmeler var.“Doğu Anadolu'nun nüfus artış hızı bugün yüzde 0.9'a düşmüş durumda.“Şu söylenebilir. Bu bölgeden Batı'ya doğru hızlı bir nüfus göçü var. Ancak onu da eklediğinizde bu artış hızı yüzde 1.5'e yükseliyor. Yani Türkiye genelini yakalıyor.“Buna karşılık Batı'ya göçü de eklediğinizde Güneydoğu Anadolu'nun nüfus artış hızı yüzde 4.5'e ulaşmış durumda.“Bu rakamlar Ankara'daki bütün resmi yetkililerin önünde bulunuyor. Tabii kimse bunu telaffuz etmek istemiyor.” (abç)Nefret ve korkuları nedeniyle bir çeşit akıl tutulması yaşayan Türk gericileri, sözkonusu nüfus artışını PKK’nın siyasal bir taktiği gibi sunacak kadar zavallılaşabiliyorlar. Örneğin ASAM’ın (=Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi) eski başkanı Gündüz Aktan, 24 Kasım 2005 tarih ve “Çözüm Felaket mi?” başlıklı yazısında şöyle diyordu:“Asıl önemli sorun bölge nüfusunun Türkiye geneline oranla birkaç kat yüksek olması.Bunda PKK'nın siyasi amaçlı çoğalma söyleminin etkisi var. Öte yandan, bölge kadınının belki de dünyada eşi benzeri görülmeyen ölçüde aşağı statüsü ve bu bağlamda çokeşliliğin yaygınlığı nüfus artışını rekor düzeye çıkarıyor. Doğu ve Güneydoğu'daki Kürt nüfusun bu artış hızıyla 2025'te ülkenin geri kalan nüfusuna eşit olacağı hesaplanıyor. İyimser tahminler Kürtlerin bu hedefe en geç 2035'te ulaşacağını gösteriyor.” (abç)Ne denli objektif bir nitelik taşıdığı anlaşılabilecek olan ve pekala kasıtlı bir abartmanın konusu olduğunu söyleyebileceğimiz bu rakam ve oranlar, son yıllarda türeyen “ulusalcı” etiketli faşist ve neo-faşist grup ve grupçukların gündeminde önemli bir yer tutuyor. “Anti-emperyalist”, Ermeni-düşmanı, Kürt-düşmanı, Rum düşmanı, anti-Semitik ve AB karşıtı söylemli bu grup ve grupçuklar bununla da yetinmiyor, Türkiye’nin bir Kürt istilasıyla karşı karşıya olduğunu, Kürt nüfus artışının radikal önlemler alınmak suretiyle durdurulması gerektiğini ileri sürüyorlar. Örneğin, Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi’nin Mersin şubesi başkanı emekli emniyet müdürü Kemal Canay, Aksiyon dergisinin 15 Ekim 2005 tarihli sayısında yayımlanan söyleşisinde, Mersin’in Kürt istilası altında olduğunu ileri sürüyor ve daha sonra bir dizi engellemeye rağmen İstanbul’da yapılabilen “İmparatorluğun Son Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları” Konferansı’na göndermede bulunarak şöyle diyordu:“Örgütlenmemizi bitirseydik İstanbul’da kimse bir Ermeni konferansı yapamazdı. Onların konuşma özgürlüğü varsa bizim de konuşturmama özgürlüğümüz var.”
Öte yandan 12 Mayıs 2006 günü haber ajansları, İzmir'de ‘Türkçü Toplumcu Budun Derneği’ adını taşıyan bir grubun, Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nde , ‘Kürt Nüfus Artışı Durdurulsun’ standı açtığını, internet sitesinde ilerici aydınları, sanatçıları ve örgütleri hedef alan sözkonusu grubun dağıttığı bildiride,“Ey Türk kadını ve erkeği! Türklük için bir çocuk daha yap. Çünkü sen azalıyorsun, hainler, kapkaççılar, uyuşturucu satıcıları çoğalıyor. Biz Arap ve Batı kültürü arasında sıkışan Türk insanına kendisini sevmeyi öğretecek tek yolun ta kendisiyiz. Biz Kürt ve Çingene çetelerine ve yobazlara hak ettiği cevabı verecek Türkçü Toplumcu buduncularız” dendiğini bildiriyorlardı.
Türk Solu adlı derginin 15 Ağustos 2006 tarihli sayısında yer alan “Kürt Sorunu Yok, Kürt İstilası Var!” başlıklı yazıda ise şöyle deniyordu:“PKK’nın aktifleştiği 1990’dan 2005’e geçen on beş yılda Türkiye nüfusu toplam % 24 artmıştır. Ancak bu nüfus artışının üstünde kalan bir bölge bulunmaktadır: Güneydoğu. Güneydoğu nüfusu son onbeş yılda % 40 artmıştır.“Güneydoğu’daki bu artışla birlikte Türk bölgelerdeki nüfus azalması da dikkat çekicidir. Karadeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu’nun Türk nüfusu artış göstermemiştir.”Benzer düşünce ve duyguların, halihazırda yaşanmakta olan ve askeri klik tarafından yönlendirilen faşist-şovenist kitle seferberliği ortamında giderek yaygınlaşmakta olduğu biliniyor.
Gerici “Çare”lerGeçtiğimiz onyıllarda Kürt halkını bir “tehdit” olmaktan çıkarmanın esas metodu olarak kıyım, Kürdistan dışındaki bölgelere yerleştirme ve zorla assimilasyona başvurmuş olan Türk gericilerinin bugün, Kürt nüfusunun artışını frenlemenin en önemli aracı olarak ana ve çocuk sağlığını gözetme (!) gerekçesiyle doğum kontrolünü yaygınlaştırmaya çalıştıkları biliniyor. Gerçek yüzü ve kapsamı kamuoyundan saklanan bu çalışmaların, Kürt kadınlarının yer yer kendi iradeleri hilafına kısırlaştırılmasına kadar vardığı anlaşılıyor. Hak ve Özgürlükler Partisi (=Hak-Par) Diyarbakır İl Başkanlığının 28 Kasım 2002’de yayımladığı bir bildiride bu konuda şunlar söyleniyordu:“Son yıllarda devletin üst kademelerinin, çözüm arayışı içinde oldukları konulardan bir tanesi de Türkiye’de Kürt nüfusunun hızlı artışıdır. Türkiye’nin parçalı etnik yapısı göz önüne alındığında, Kürt nüfusunun, gerek Türk gerekse diğer etnik gruplara oranla daha hızlı artışı, gelecek yillarda doğuracağı olası problemlerin önceki yıllarda MGK’nin gündemini işgal ettiği bilinmektedir.“Sorun, kendi içerisinde birçok karmaşık yönü içermekle birlikte, çözüm esasını oluşturan yönün, Kürt nüfusunun artışının önlenmesidir. Türkiye’de uygulanmakta olan aile planlama stratejilerinin, söz konusu kaygılar bağlamında değerlendirilmesi önemlidir. Bilindiği gibi, aile planlaması yöntemleri tüm dünyada uygulanmaktadır. Tüm insanlığın geleceği açısından önemli bir sorundur ve evrensel normları bilimsel değerler ışığında tespit edilmiştir.“Ancak Türkiye’de aile planlaması stratejileri, ince ve sinsi bir politikayla, toplumdaki bir etnik grubun ve bölgenin kontrol altına alınmasına dönüşünce, ister istemez, Türkiye’deki etnik çatışmanin, hala tüm çıplaklığıyla, ancak, başka şekillerde devam etmekte olduğunu ortaya koymak konunun muhataplarına düşmektedir.”Bu saptamayı, özelde Hak-Par Diyarbakır İl Örgütünün ve genelde Kürtlerin bir kuruntusu olarak görmek ve göstermek olanaklı değildir. Çünkü Türk burjuva devlet aygıtının tepesindeki MGK, Kürt halkının nüfus artış hızını yavaşlatma amacını zaten gizlemiyor. Milliyet gazetesinin 26 Ağustos 2005 tarihli sayısında yayımlanan ve yukarda andığım “Güneydoğu’da Nüfus Planlaması MGK’daydı” başlıklı yazıda şunlar da söyleniyordu:“MGK Genel Sekreterliği'nin hazırladığı 40 sayfalık Güneydoğu eylem planında, 9 yıl önce gündeme getirilen ve büyük tartışma yaratan ‘bölgedeki nüfus artış hızını yavaşlatmak için nüfus planlaması’ uygulaması da yer aldı. ‘Kürt sorunu’ ifadesine yer verilmeyen planın 2006'da uygulamaya konulması öngörülüyor.“MGK'nın, ‘iller ve bölgeler arası gelişmişlik farkının giderilmesi için ekonomik, kültürel, sosyal gelişme çabalarının arttırılması’ kararı, toplantının ardından açıklanan bildiriyle kamuoyuna duyuruldu.”Kuşkusuz bu Türk gericiliğinin daha radikal önlemlere başvurmayacağı/ başvuramayacağı anlamına gelmiyor. Örneğin Gündüz Aktan 10 Ocak 2006’da şunları yazabiliyordu:“PKK terörü artarak sürerse, kentlerde ve turizm bölgelerinde masum siviller ölürse; geçen yıl Diyarbakır'da Öcalan posterli ve konfederasyon bayraklı nevruz gösterisiyle başlayan, Bozüyük'te halkın kışkırtılması, Şemdinli'de cenaze yürüyüşü ve bölge belediye başkanlarının Roj TV'ye ilişkin talebiyle süren itaatsizlik eylemleri kitlesel nitelik kazanırsa; tekil yapımızın iki unsurlu federal sisteme dönüştürülmesi şart koşulursa; Güneydoğu'daki nüfus artışı Türkiye genelinin beş katı olmaya devam ederse; Kürtler, Akdeniz kıyılarında yerleştikleri her yerin kendilerine ait olduğunu ileri sürerlerse bizimle birlikte yaşamak istemediklerini anlayacağız.“Bu durumda, ülkeyi kana bulamadan, böyle düşünen ve hareket eden Kürtlerin kendi rızalarıyla Kuzey Irak'a gitmeleri en doğru çözüm olacak. Amerika'nın göz yumması ve Kürtlerin baskılarıyla varlıkları tehlikeye düşen Türkmenler de isterlerse Türkiye'ye gelebilmeliler.“Yunan isyanının ve bağımsızlığının Anadolu için yarattığı tehlike zorunlu mübadele ile çözümlenmişti. Günün şartlarında ancak gönüllü bir mübadele söz konusu olabilir.” (abç) Buradaki “gönüllü mübadele” deyişinin bir örtmece, bir aldatmaca olduğu açıktır. Yani, Türk askeri kliğinin görüşlerini yansıtan Radikal gazetesi yazarı emekli büyükelçi, -herhalde Türkiye Kürdistanı’ndaki yerlerini yurtlarını gönüllü olarak terketmeyecekleri açık olan- Kürt halkını zorla ve devlet terörü eşliğinde Güney Kürdistan’a göçertmeyi bir seçenek olarak dile getirebiliyor. Özellikle bugünkü ülke ve bölge koşulları altında –şimdilik çok zayıf bir olasılık da olsa- böyle bir yola başvurulmasının, Türkiye’nin pek çok yerine dağılmış olan Kürt halkıyla Türk halkını da karşı karşıya getirme riskini taşığıdığı, gerek CIA, MOSSAD gibi istihbarat örgütlerinin ve gerekse onların güdümündeki Türk Kontrgerillasının “psikolojik operasyonları” için bulunmaz bir zemin sağlayacağı açık olmalı...
(devami>>>.)

Cevaplar:
Ce: Kürt-Türk Nüfus Dengesi ve Kürt-Türk Çatışması Kurtler yine satiliyor! 17.2.2007 23:38 (1)
Ce: Kürt-Türk Nüfus Dengesi ve Kürt-Türk Çatışması Genelkurmay baskanlari Amerikaya gittiginde mutlaka onemli bir seyler olur. 18.2.2007 00:20 (0)
DERSIM FORUM





<< Home

Archives

September 2006   October 2006   November 2006   December 2006   January 2007   February 2007   March 2007   April 2007   May 2007  

This page is powered by Blogger. Isn't yours?