DERSIM MAMIKIYE

GÜZEL, RUHU TEMİZ, GECMİŞİNE VE TARİHİNE BAĞLI BIR DERSİM İCIN. HERKESE BASARILAR

Tuesday, September 12, 2006

 

DÜŞÜNCE POLİSLERİ YAHUT ENDAZESİZ EŞEKLER

Auteur - yazari: Mehmet Yıldız Tarih, gün ve saat : 09. Eylül 2006 08:21:57:
DÜŞÜNCE POLİSLERİ YAHUT ENDAZESİZ EŞEKLER
Özgür olmayan toplumlarda fikirlerin gücünün genellikle çok abartıldığına inanıyorum. Diktatörler bazı fikirler açıklanır açıklanmaz muhalif bir rejim hareketinin ortaya çıkacağına ve egemen olanın yıkılacağına inanacak kadar aptal insanlar mıdır peki? Adaletli olmadıkları gerçeğini biliyor olmaları onları kuşkusuz bu konuda her zaman tedirgin ediyordur, ancak burada söz konusu olan bu gibi bir aptallıktan ziyade bir kurnazlıktır. Diktatörler fikirlerin gücünü bilerek abartıyorlar. Bunu yıllar boyu tekrarlamak suretiyle sonunda yönetilenleri de adeta aptallaştırıyorlar. Fikrin gücü dev yapılır. Fikir her şeye hükmeden modern bir tanrı olur. Fikir insanı böcek kadar güçsüz kılan doğal bir afet olur vs....
Oysa hiçbir fikir ne kadar inandırıcı olursa olsun kendi başına bir hareket doğurmaz. Dahası, bir fikirle o fikre dayandığı iddia edilen sosyal veya politik hareket arasında doğrudan bir bağ olduğunu ispatlamak mümkün değildir. Örneğin rejim karşıtı bir protesto eylemine katılan insanların % 100’ünün sözkonusu harekete “A” fikri yüzünden katıldıklarını beyan ettiklerini varsayalım. Bu durumda dahi “kendi başına yeterlilik arz eden bir nedensellik mekanizmasını keşfettik” diyemeyiz. Ama bu açıklamaları makul veya inanılır buluruz. Bu gibi “non-significant” olan nedensellik açıklamalarını makul veya inanılır bulmak, bilardo masasında beyaz topun kırmızı topa çarparak hareket etmesini sağladığını gözlemledikten sonra, “kırmızı topu beyaz top hareket ettirdi” şeklinde bir beyanda bulunmak gibi bir şey değildir.
Türkiye’de devlet yöneticileri özellikle sol ve etnik fikirlerin gücünü yıllarca olağanüstü bir biçimde abarttılar. Sağcı parti liderleri ve generaller her gün düşmanca fikirlere karşı demeç vermekle ve milletti büyük tehlike karşısında uyarmakla meşguldüler. Komünizm ve bölücülük fikri yüzünden ne çok insan öldürüldü, iskenceden geçirildi ve hapsedildi! Sırf bildiriler, pankartlar, pullar, duvar yazıları ve afişler yüzünden bile binlerce insan öldürüldü. İçinde dişe dokunur bir şey olmayan illegal yayınlar yüzünden sayısız ocak söndürüldü.
Sonra birden “AB’ye gireceğiz” gerekçesiyle fikirler serbest bırakıldı. Türk devleti bu yüzden yıkılmadı. O kadar korkulan sol fikirlerde bir maharet olmadığı da açığa çıktı. Gerçi devrimciler bunu hâlâ içlerine sindirebilmiş değiller ama, millet en azından generallerin ve sağcı parti liderlerinin tehlikeli fikirler hakkındaki o iğrenç demeçlerinden kurtuldu.
Bu gibi hasta toplumlarda büyüyen insanlar çoğu kez yaşadıkları olayların tüm vehametinin farkında bile olamıyorlar. Düşünce polisliği (George Orwell), mantıksızlık, keyfilik, abartı ve vicdansızlık politik aktörlerin genel özellikleri haline geliyor. Generallerin muhakeme tarzı adeta herkesin muhakeme tarzı oluyor.
Baskı toplumlarının insanları genellikle her türlü yeni fikirden ve farklılıktan korkarlar. Toplumda ne kadar az farklılık olsa o kadar çok mutlu olurlar. Özgür fikri boğmak yalnızca devlet yöneticilerinin tercihi değil, radikal muhaliflerin de eğilimi olur. Herkes dişini geçirebilecek birilerini arar. Bunları buldular mı acımasızca çullanırlar başlarına: “Siz bunu nasıl söyleyebilirsiniz? Siz bize nasıl hakaret edebilirsiniz? Bunu sizin yanınıza koyar mıyız!”
Örneğin işkenceci polislerin veya cezaevi yöneticilerinin devrimci inançlara saldırmalarının ve devrimci liderlere hakaret etmelerinin bir problem sayıldığını hiç görmedim. Devrimciler bu gibi hakaretlerden özel olarak incindiklerini hiç belli etmediler. Ama bir Dersimli aykırı bir fikir beyan etmeye kalksa, derhal devrimci bir fetva çıkarırlar. Bu cahillerin neden alınabileceklerini tahmin etmek bile mümkün değildir.
Devletin daha düne kadar düşünceyi suç sayması bütün dikkatlerin onun üzerinde yoğunlaşmasını doğurdu. Oysa bu gibi bir yasakçılık Türk ve Kürt kültüründe de vardır. Sorunun esasen İslam dininden kaynaklandığı da sanılmamalıdır. Bu toplumların dinle pek ilgisi olmayan kesimlerinin tutumu da aynıdır. Fikri kendi başına tehlike olarak görmek ve fikre karşı düşünce polisi gibi haraket etmek Türkiye’de “ilericiler”in ve gericilerin ortak tutumudur.
Türkiye’de Dersim kültürel kimliğini tanıyan hiç kimse yoktur. Bu konuda sağ ile sol, laik ile dinci, muhafazakar ile devrimci, Türk şovenisti ile Kürt milliyetçisi arasında tam bir fikir birliği vardır. Dersim etnik-Kültürel kimliğini ve Zazaca’nın bağımsız bir dil olduğu gerçeğini İsmail Beşikçi bile inkar etti. Dahası, üst üste Stockholm sendromu yaşayan Dersimlilerin önemli bir kısmı bile artık kendini ya Türk ya da Kürt sayıyor.
Dersim fikriyatı çerçevesinde dile getirilenleri belli başlı olarak iki anabaşlık altında toplamak mümkündür: a) Dersim inancı, b) Dersim özlemi.
DERSİM İNANCI ile kastedilen Dersim etnik-kültürel kimliğinin objektif tarifi kapsamında dile getirilenlerdir. Burada kriter söylenenlerin hakikatı yansıtıp yansıtmadığıdır. Söylenenlerle söylenenlerden bağımsız olarak var olan gerçekler arasında bir bağ varsa tatmin olma koşulları sağlanmış olur. Tartışmanın ana konusu söylenenlerin doğru olup olmadığıdır. J. R. Searle’ün deyimiyle burada uyumun yönü “zihinden dünyaya” (mind-to-world-direction of fit) şeklindedir. Düşünce yanlışsa kendisini değiştirmeli ve dünyaya, yani kendisinden bağımsız olarak var olan gerçeğe uydurmalıdır.
DERSİM İNANCI şöyle özetlenebilir: Biz Türk değiliz. Biz Kürt de değiliz. Biz Türklere “Tırk”, Kürtlere de “Khurr” deriz. Bizim dilde veya kültürde Kırmanc olmak Kürt olmak anlamına gelmez. Sorun bir isim veya tanım meselesi değil, bir kimlik meselesidir. Bizim ayrı bir etnik kimliğimiz vardır. Bizim ayrı bir kültürel kimliğimiz vardır. Bizim dilimiz Zazaca’dır. Zazaca ne Türkçe’nin ne de Kürtçe’nin bir şivesidir. Ana dili Zazaca olan çocuk ne Türkçe ne de Kürtçe konuşmalardan bir şey anlar. Dersim alevidir. Dersim kültürü hümanist ve rasyoneldir. Kültürel olarak Dersim toplumu Müslüman Türk ve Kürt toplumlarından çok farklıdır. Bizi Türkler 1937-38 yıllarında soykırımdan geçirdiler. Bu soykırıma Khurr (Kürt) olduğumuzdan dolayı değil, bugün de taşıdığımız etnik-kültürel kimliğimizden, yani yukarıda kısaca bahsettiğimiz özelliklerimizden dolayı uğradık.
İnkarcılar, yani sağcılar, solcular, laikler, dinciler, muhafazakarlar, gericiler, ilericiler, devrimciler, Türk şovenistleri ve Kürt milliyetçileri bu inancımızı ve inancımız dışında var olan etnik gerçeğimizi yok sayıyorlar. Bir etnik kimliğin bu denli düşmanca bir tutumla karşılanması anlaşılır değildir. Bu tutumu çok akıldışı ve insanlıkdışı buluyoruz. Bu denli yaygın bir inkarcılıkla yüz yüzeyiz diye köleliği kabul etmeyeceğiz.
DERSİM ÖZLEMİ kapsamında dile getirilenler ise nasıl bir Dersim’de yaşamak istediğimizi yansıtırlar. Burada kriter özlemlerimizden bağımsız olarak var olan reel Dersim ile özlemlerimiz arasında ne ölçüde bir uyumun olup olmadığıdır. Özlemlerimizle irademizden bağımsız olarak var olan Dersim arasında bir uyum varsa, tatmin olma koşulları sağlanmış demektir. Eğer böyle bir uyum yoksa bunun mücadelesi verilir. Doğruluk ve yanlışlık gibi bir kriter olamaz burada. Ya özleme kavuşulur, ya da kavuşulamayan özlem bizi mutsuz kılar. Burada uyumun yönü “dünyadan zihne” (world-to-mind-direction of fit) şeklindedir. Özlemlerimize optimal olarak kavuşmamız için dünyayı değiştirirerek özlemlerimize uygun hale getirmemiz gerekiyor.
DERSİM ÖZLEMİ’ni kısaca şöyle özetleyebiliriz: Dersim’i kuşatma altına almış tüm terör güçleri derhal defolup gitmelidirler! Dersim’de savaş istemiyoruz. Bu bizim savaşımız değildir. Dersim Türkleştirilemez! Dersim Kürtleştirilemez! Dersim’in dili Zazaca’dır. Dersim’de Kürtçe de konuşulur. Ama bu Kürtçe Dersimliyi Khurr (Kürt) yapmaz. Türkiye’nin saygıdeğer ilericileri, sırf etnik azınlıkları inkar eden Türk generallerinden farklı olduğunuzu göstermek için “Tunceliler”e Kürt demeyiniz! Ne Dersim “Tunceli”dir ne de Dersimliler Kürt’tür.
Dersim özgürleşecektir. Dersim’in köyleri “Hako tu sıkır! Tırk ve Khurr şi ma xelaşiyayme!” diyen Dersimlilerle dolacaktır. Dersim etnik kimliği özgürleşecektir. Dersim medeni dünya ile güçlü bağlantıları olan modern bir bölge olacaktır. Dersim’de aç ve evsiz kimse olmayacaktır. Dersim işsizlik, sağlık ve eğitim sorunlarını çözmüş medeni bir yerleşim yeri olacaktır.
Dersimli çocuklar yalnızca doğa bilimlerinde başarılı olmakla yetinmeyecekler, fakat sosyal bilimlerde, tarihte, dillerde ve felsefede de çok başarılı olacaklardır. Özellikle Türklerin ve Kürtlerin kültürlerini tüm ayrıntılarıyla öğreneceklerdir. Böylece bizim çektiklerimizin boyutu konusunda bir fikir sahibi olacaklardır.
Dersimli çocuklara kimse Türk milletinin ve M. Kemal’in yüce oldukları zırvalarını empoze edemeyecektir. Özgür Dersim çocukları eğitim adı altında çektiğimiz korkunç işkenceyi görerek bizim için üzüleceklerdir. Kimbilir, belki de beynimize yapılan bu tecavüzü sembolize eden bir heykel yaparak bunu okullarının ön bahçesine yerleştirirler...
En önemlisi de tarih dersinde M. Kemal ile A. Öcalan’ın konuşmalarını izleyerek gülmekten kırılacaklardır. Sonra milletlerin nereye kadar düşürülebildikleri üzerinde ciddi bir biçimde düşünerek dehşete kapılacaklardır.
Mehmet Yıldız

Cevaplar:
Koncik xido bu halklar seninle gurur duyuyor evlat Kenan Celik 10.9.2006 10:43 (3)
Ce: Koncik xido bu halklar seninle gurur duyuyor evlat Hidir Hozatli 11.9.2006 22:53 (1)
Ce: Koncik xido Bence bir dersimli degildir. Kenan Celik 12.9.2006 14:26 (0)
Ce: DÜŞÜNCE POLİSLERİ YAHUT ENDAZESİZ EŞEKLER Cafer 10.9.2006 07:18 (2)
bir not Cafer 10.9.2006 07:24 (0)
Dersim Forum

Comments: Post a Comment



<< Home

Archives

September 2006   October 2006   November 2006   December 2006   January 2007   February 2007   March 2007   April 2007   May 2007  

This page is powered by Blogger. Isn't yours?