DERSIM MAMIKIYE

GÜZEL, RUHU TEMİZ, GECMİŞİNE VE TARİHİNE BAĞLI BIR DERSİM İCIN. HERKESE BASARILAR

Saturday, November 04, 2006

 

TC. Devletinde mi derinlik, derinliklerde mi TC. Devleti?

Rucan keles
Son yıllarda Türk siyasal litaretüründe sık sık kulanılan, ne olduğu fazla belli olmayan, neyi ifade etiği net anlaşılmayan, ulu orta kulanılan bir "derin devlet" kavramı var. Kürt siyasal kesim de bu kavramı olduğu gibi almış rastgele kullanıyor. Hatta durum öyle vahim bir noktaya gelmiş ki, bazı Kürt yurtsever çevreler bu ifadeyi PKK için de kulanıyorlar. PKK nin Kürtlerin derin örgütü (devleti) olduğunu söylüyorlar (bu konudaki görüşlerimi daha önceki bir makalemde "yine aynı filmi seyrediyoruz" da ifade etmiştim). Bence bu kavram, kavram kargaşasına çanak tutmaktır.
Öncelikle şuradan başlamak gerekir; "Derin Devlet" hangi anlamda kullanılıyor? derinliğin ölçütü ne olması gerekir? Denizin dibimi?, çukurun derinliği mi?, yoksa kastedilen bataklığın derinliğimi? Burada kast edilen derinlik nedir? ifade edilen eğer devletin gizli kalan ve meşru olmayan yanı ise, böyle bir kavramı kullanmak Türk Devletini aklamak anlamına gelir. Şöyleki; "Aslında Türk Devleti meşrudur, yaptıkları hukuk devleti çerçevesindedir, ancak bazı hukuk dışı şeyler oluyorsa, bunları devlete sızmış, devlet adına hareket eden, çete, mafya ve kontra örgütleridir" anlamına gelecek ki buda Türk Devletini aklamak anlamına gelir. Sanki Türk devlet bünyesinden anılan bu örgütler ayıklandığı zaman, "Devlet hukuk devleti olacak". Ancak; Türk Devleti anılan yapılanmalardan arındırılığı zaman, yerinde devlet denilen bir aygıt kalırmı kuşkum var, çünkü Türk Devleti bu yapılanmalardan oluşuyor. Yarım asır çeşitli kademelerde Devletin başında yer alan Demirel şöyle diyor: "Derin devlet devletin kendisidir". "Derin devlet içindekiler yani normal zamanlarda belirli yetkileri kulanma durumunda olanlar, bir de bakarsınız, kurtarıcı haline gelmek isterler". "Derin devletin kökünde devletin yıkılma korkusu vardir". Derin devletle ismi özdeşleşen Mehmet Agar da şöyle ifade eder: "ne yaptıysak devlet için yaptık”, "Türk devleti en son Musul ve Kerkükten geri çekildi. O günden sonra geri çekilmeme iradesi teşekkül etti. Biz bu iradeye derin devlet diyoruz. Derin devlet, devletin derinliklerinde değil, milletin suurundadır. Derin devlet bir daha geri çekilmeme iradesidir.”, "Herşey MGK nin bilgisi dahilindedir". “Biz herbirimiz devletin köşe taşlarıyız, birimizi çıkarırsanız duvar yıkılır ve hepimiz altında kalırız.”
Devletin başında yıllarca kalmış kişiler, "Derin devleti" böyle ifade ediyorlar. O zaman anılan devlet yerine yeni bir devlet yapılanmasının konulması gerekiyor. Buda ancak ve ancak bir devrimle veya Saddam diktatörlügünde olduğu gibi yıkılarak, yada yerine yeni bir federatif devlet veya her iki ulusun kendi kaderini tayin edeceği iki ayrı devlet kurulur. Bu durumda yeni yapılanmalar meşrutiyetlerini direkt katılımda bulunan halklardan alırlar.
Son yıllarda derin devlete ilişkin bir çok kitap, doküman, makale yayınlandı. Bunlardan bir çoğu işin kriminal, cinayet, mafya, kontra, çete ve istihbarat boyutuna değiniyorlar. İşin özüne, yani devletin esasına değinen hemen hemen hiç yok. Zaten bu konu üzerine yazanların çogu, bu örgütlerle dirsek temasındadırlar. Yalnız Baskın Oran kendi mantık silsilesi icerisinde "derin devlete" değiniyor ve bilimsel bir tanıma uyarlamak istiyor. Şöyleki; "derin devlet, şiddet kullanımı durumunda devletin tanımından "meşru" kavramının düşmesi sonucu meydana gelen oluşumdur." der. Bence Baskın Oran Türk Devlet egemenlik sahasını tek ulus olarak ele almış ve esas hata orda kaynaklanıyor. Burada çok uluslu bir durum söz konusudur. Biri egem ulus, diğeri sömürge ulustur. Zaten aranan "meşruluk" Türk ulusu için geçerli, aranan bu "meşruluk" Kürt ulusu için hiçbir zaman söz konusu olmamıştır. Kürdistanda uygulanan politikalar hep çifte standartlı, sömürge ülkelere uygulanan politikalar olmuştur. Türkiyede uygulanan yasalar (ki bu yasaların coğu anti demokratik ve askeri kışlalarda hazırlanmış yasalardır) hiçbir zaman Kürdistanda uygulanmamıştır. Orası için ya başka yasalar çıkarılmış veya gizli yönetmeliklerle, kanun hükmünde kararnamelerle, yada orman yasalarıyla yönetmişlerdir. Hemde Kürdistandaki sorun yalnız hukuksal bir sorun değildir, esas olarak politik bir sorundur. Herhangi bir ülkeyi, ulusu, dili yok saymanın hukuku olurmu?. Onun için sorunun çözümü de politiktir. Bundan dolayıda Türk Devleti sömürgeci bir devlettir yani anıldığı gibi "derin devlet" degildir. Zaten uygulamadaki "derinlik" gayrimeşruluk ve sömürgeci devlet olmaktan kaynaklanıyor. Sömürge statüsü ortadan kalkmadan işin "derinliği"de ortadan kalkmaz. Türk Devleti belli örgütlerden ayıklanmakla "derinlikten" kurtarılamaz. Basit reformlarla bu işin çözüleceğini zannetmiyorum. (yanlış anlaşılmasın ben Reformlara karşı değilim, ileriye yönelik en ufak reformu bile desteklerim.) İfade edildiği gibi işin derinliğine inmek gerekiyor.
Bazı kimselerin bundan hareketle; "diğer ülkelerde İtalyada, İspanyada, Almanyada Avrupanın diğer ülkelerinde benzer sorunları vardı, onlar bu sorunlarından nasıl kurtulduysalar bizde aynı şekilde kurtuluruz" şeklinde yanlış yaklaşımları vardır. Bu adlarını andığım ülkelerdeki durumla Türkiyedeki durum bir ve aynı olmamakla beraber, yukarıda ifade ettiğim gibi yapısal olarak çok farklıdırlar. Bir benzerlik kurulmak isteniyorsa şayet, tarihin çöplüğüne atılmış olan Güney Afrikadaki rahmetli sömürgeci Apartay Rejimi ile, yanıbaşındaki Saddamın rahmetli sömürgeci Baas Rejimi olabilir, yada tarihsel süreç içerisinde eşine ender rastlanan kendisine munhasır soykırımcı ırkçı bir devlettir denebilir. Günü geldimi komünistlerle, günü geldimi faşistlerle, günü geldimi, fundamentalistlerle, günü geldimi de emperyalistlerle işbirliği yaparlar. İşlerine nasıl gelirse öyle hareket eden, pragmatik kaypak bir devlet konumdadır. Bu kaypak tutum, onları dünya kamuoyu nezdinde güvenilmez devlet konumuna koyuyor. En stratejik ortaklarını bile ırkçı yayılmacı çıkarları uğruna yolun yarısında bırakır.
Herşeyden önce devlet nedir? Tarihsel süreç içerisinde hangi devlet türleri yaşanmistir? Devlet nasıl ortaya çıkmıştır? Bu soruların cevabı uzun uzadıya detaylıdır, ancak konu gereği kısaca değineceğim. Klasik anlamda devlet sınıfların ortaya çıkması ile ortaya çıkar ve toplumsal süreç içerisinde sınıfların ortadan kalkması ile son bulur ve çıkrığın yanında tarihi yerini alır (son yıllarda Avrupada sınırların ortada kalkması buna bir işarettir denebilir) ve bundan dolayı da, bir sınıfın diğer sınıf üzerindeki baskı aracıdır der, Karl Marx.
Kapitalizm sürecinde devlet burjuvazinin işçi sınıfı üzerindeki baskı aracıdır der Marxizm Leninizm. Ancak; şu andaki devlet ile yüzyılın başındaki devlet aynı devlet değildir, özünde benzerlikler olsada, biçimde farklılaşma ve gelişme vardır. Demokratikleşme ve hukuk devleti yapısı işçi sınıfı ve emekçi kesimin geniş haklar elde etmesine neden olmuştur. Buna da gelişmiş veya olgunlaşmış demokrasi, Avrupada görüldüğü gibi hukuk devleti denebilir.
Tarihsel süreç içerisinde başka devlet biçimlerine rastlamak mümkün, ancak "derin devlet" tanımına Türkiye dışında, dünyanın başka yerlerinde rastlamak mümkün değil. Buda Türkiye ye has bir buluştur.
Devlet bir üst yapı kurumudur. Son tahlilde alt yapı kurumları üst yapı kurumlarını belirler. Son yüzyılda Faşist Devlet, teokratik devlet, totaliter devlet, sosyalist devlet, millitarist devlet, oligarsik devlet, sömürgeci devlet, burjuva devleti, hukuk devleti yapısına ve tanımlarına rastlamak mümkün, ancak, derin devlet denen şeye rastlamak mümkün değil. İşte buda Türk dehası bir mucitlik, uluslararası yasaları çiğneyen, yaptığı gayrimeşru uygulamaları belli bir azınlığa yükleyip esas devleti aklamak ve meşrulaştırmak içindir diye düşünüyorum ve biz kürtlerde bunu saf saf alıp kullanıyoruz.
Türk devletinin derinliğini veya yüzeyseliğini iyi kavrayabilmek için, Türk devletinin oluşumunda belirleyici olan, tarihsel süreç içerisinden günümüze dek bazı tarihi kronolojik olayları ele alıp sıralamak istiyorum. Aslında bu tarihi olaylar Türk devletinin esas karakterini ve yapısını ortaya sergileyecek niteliktedir.
Daha 1900 lerin başında ittihat ve terakki dönemindeki teskilat-i Mahsusa, günümüzdeki özel harp dairesidir. O zaman diğer halklar, Ermeniler, Rumlar, Kürtlere karşı terörr estiriyor ve bu halkları birbirine kırdırtmak için olmadık etrikalar bu örgüt tarafından sergileniyordu. 31 Mart vakası olarak bilinen isyanı başlatanlar da bastıranlar da ittihat-Terakkicilerin teskilat-i mahsusasıdır. Ermenileri ve Rumları soykırımdan geçirenler ise devletin esas çekirdeğini oluşturan bu örgütlerdir.
Cumhuriyet, daha kuruluş yıllarında "derin devlet" uygulamalarıyla mayalanır ve şekillenir. M.kemal ve Çerkez Ethem kardeşleri arasındaki oyunlar, 1923 deki İzmir suikastinin senaryoları ve bu vesile ile tehlikeli görülen ittihat-Terakicilerin idamlarıyla tasfiyeleri bu edimlerin başlıcalarıdır. Zaten 1920 den 1940 a kadar Kürdistandaki soykırımlar, sürgünler ve bütün faşist uygulamalar, mevcut T.C devletinin esas mayasını oluşturur ki, halen aynı konsept katliamlar ve sürgünlerle devam etmektedir. Çünkü Devletin karakterinde bir değişiklik yoktur. Sömürgeci Türk devletinin resmi ideolojsi, gıdasını "ne mutlu türküm diyene", "bir türk dünyaya bedeldir", "türkün türkten başka dostu yoktur", "türkiye türklerindir" şeklindeki ırkçı (Avrupada yasak olan) söylemlerden alır. Anılan dönemde de Kürdistandaki ayaklanmalara karşı günümüzdeki Yeşil, Çatlı benzeri katil, eşkiya olan Topal Osman gibileri kulanılmıştır.
1945 teki Tan gazetesi matbaaasının baskınını yapanların bünyesinden iki cumhurbaskanı ve başbakan, "sol görüşlü” Cumhuriyet gazetesinden ise genel yayın yönetmeni İlhan Selçuk ve nice önemli bakanlar Milletvekileri ve önemli devlet memurları çıktı. Sağdan sola birçok kişiyi bağrında barındıran bu olay salt başına T.C devletinin niteliği ve karakterini sorgulama konusunda yeterlidir.
6-7 Eylül 1956 daki provakasyonda ise, bir Türk diplomatı selanikteki Atatürkün evine bomba koydurtur ve bundan dolayı, Türkiye de binlerce Rumun evi ve işyeri yakılıp yıkılır onlarca Rum öldürülür. Bunun üzerine binlerce Rum evini barkını terk edip yunanistana göç etmek zorunda kalır.
1974 de uluslararası yasaları çiğneyerek Kıbrısı işgal eden yine bu yayılmacı devletin yayılmacı politikalarıdır. Binlerce Rum öldürüldü, binlercesi yerinde yurdunda sürgün edildi ve malı mülkü gasp edildi, otuz yılı aşkın bir süredir de dünya kamuoyu bu sorunla uğraşıyor.
Aralık 1978 deki, K.Maraşta Alevi-Kürtlere yönelik katliam, yüzlerce kadın çocuk yaşlı demeden hunharca öldüren, işyerlerini ve evleri yakıp yıkan yine bu devletin kendisidir.
Sözümona demokrasiye geçiş sürecinde her on yıla bir askeri darbe siğdırıldı ve herseferinde onbinlerce insan tutuklandı, işkence gördü ve onlarcası asıldı, yüzlercesi öldürüldü. 27 Mayıs darbesinde Devlet bir başbakanını ve iki bakanını astı. (İade-i itibnar da anılan edimlerin cabasıdır.) 50 Kürt aydını tutuklanıp yargılandı. (Tarihte 49 lar davası olarak bilinir) 300 Kürt aşiret ileri geleni tutuklandı, birçoğu uzun yılları kapsayan sürgün süreci yaşadı.12 Mart ve 12 Eylül askeri faşist darbeleri uygulamalarını ve dönemini bir çoğumuz yaşadık ve canlı tanıklarıyız. Kısacası bir bütün olarak "misak-i milli" sınırları askeri kışlaya çevrilmiştir. Her seferinde darbeyi yapanlar, darbeden sonra hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarını çok lüks biçimde sürdürdüler ve sürdürüyorlar. Darbeciler hakkında ne sorgulama, ne de soruşturma yapılmamıştır. (halbuki başka ülkelerde demokrasiye geçiş süreclerinde darbeciler yargılanıp cezalandırılmışlardır, Türkiyede bu hiçbir zaman olmamıştır) Devlet darbecilerin yaptığı anayasalarla yönetildi ve yönetiliyor. Halen Devletin esas sahipleri genelkurmay ve onun yan örgütleridirler. Genelkurmayın son dönemdeki çıkışlarından da anlaşıldığı gibi birilerinin iktidarda olması fazla bir şey değiştirmiyor.
Kürdistandaki son 30 Yıllık süreçte, yarattıkları taşaron örgütle yaptıkları danışıklı-savaşta 50 bin kürd insanı öldürüldü, 4 bin Köy boşaltıldı, 4-5 milliyon insan yerinden yurdundan zorla göç ettirildi. 30 Yıl boyunca Kürdistanda fiilen terror estirildi ve bu süreç halen devam ediyor. Kürdistanda ekonomi tamamen sıfırlandı ve insanların yaşamı ceheneme çevirildi.
Yukarda sıraladığım, Türk Devletinin esas şekilenmesini belirleyen son yüzyılın ve tarihi olayların yorumunu okuyuculara bırakıyorum. Yukarıda belirtmiştim, devlet bir üst yapı kurumudur, ancak son tahlilde alt yapı ile etkileşim içine girer ve etkilenir. Son dönemler, Türk toplumundaki irkçi şövenist histeriler, kitlesel linç ve bayrak olayları, devletin toplumu kendisine benzetmesinin tipik bir örneğidir. Benzer olayları, ancak faşist Nazi Almanyası ve başka faşist diktatörlüklerde görmek mümkündür. Öyleki Türk toplumu bir bütün olarak "derin" toplum haline gelmiştir. Bundan dolayı: Türk devletinin yapısı, sövenist, ırkçı ve sömürgecidir.
Yararlandığım kaynaklar:Belma Akcura,derin devlet oldu devlet.Baskın Oran,derin devlet makalesi.Can Dündar,Tan baskını makalesi MilliyetHürrüyet gazetesi,1923 İzmir suikast belgeleriDerin devletle ilgili birçok kitap (Soner Yalçın, Mehmet Eymür v.s.)Marksist literatür
Rucan keles
Son yıllarda Türk siyasal litaretüründe sık sık kulanılan, ne olduğu fazla belli olmayan, neyi ifade etiği net anlaşılmayan, ulu orta kulanılan bir "derin devlet" kavramı var. Kürt siyasal kesim de bu kavramı olduğu gibi almış rastgele kullanıyor. Hatta durum öyle vahim bir noktaya gelmiş ki, bazı Kürt yurtsever çevreler bu ifadeyi PKK için de kulanıyorlar. PKK nin Kürtlerin derin örgütü (devleti) olduğunu söylüyorlar (bu konudaki görüşlerimi daha önceki bir makalemde "yine aynı filmi seyrediyoruz" da ifade etmiştim). Bence bu kavram, kavram kargaşasına çanak tutmaktır.
Öncelikle şuradan başlamak gerekir; "Derin Devlet" hangi anlamda kullanılıyor? derinliğin ölçütü ne olması gerekir? Denizin dibimi?, çukurun derinliği mi?, yoksa kastedilen bataklığın derinliğimi? Burada kast edilen derinlik nedir? ifade edilen eğer devletin gizli kalan ve meşru olmayan yanı ise, böyle bir kavramı kullanmak Türk Devletini aklamak anlamına gelir. Şöyleki; "Aslında Türk Devleti meşrudur, yaptıkları hukuk devleti çerçevesindedir, ancak bazı hukuk dışı şeyler oluyorsa, bunları devlete sızmış, devlet adına hareket eden, çete, mafya ve kontra örgütleridir" anlamına gelecek ki buda Türk Devletini aklamak anlamına gelir. Sanki Türk devlet bünyesinden anılan bu örgütler ayıklandığı zaman, "Devlet hukuk devleti olacak". Ancak; Türk Devleti anılan yapılanmalardan arındırılığı zaman, yerinde devlet denilen bir aygıt kalırmı kuşkum var, çünkü Türk Devleti bu yapılanmalardan oluşuyor. Yarım asır çeşitli kademelerde Devletin başında yer alan Demirel şöyle diyor: "Derin devlet devletin kendisidir". "Derin devlet içindekiler yani normal zamanlarda belirli yetkileri kulanma durumunda olanlar, bir de bakarsınız, kurtarıcı haline gelmek isterler". "Derin devletin kökünde devletin yıkılma korkusu vardir". Derin devletle ismi özdeşleşen Mehmet Agar da şöyle ifade eder: "ne yaptıysak devlet için yaptık”, "Türk devleti en son Musul ve Kerkükten geri çekildi. O günden sonra geri çekilmeme iradesi teşekkül etti. Biz bu iradeye derin devlet diyoruz. Derin devlet, devletin derinliklerinde değil, milletin suurundadır. Derin devlet bir daha geri çekilmeme iradesidir.”, "Herşey MGK nin bilgisi dahilindedir". “Biz herbirimiz devletin köşe taşlarıyız, birimizi çıkarırsanız duvar yıkılır ve hepimiz altında kalırız.”
Devletin başında yıllarca kalmış kişiler, "Derin devleti" böyle ifade ediyorlar. O zaman anılan devlet yerine yeni bir devlet yapılanmasının konulması gerekiyor. Buda ancak ve ancak bir devrimle veya Saddam diktatörlügünde olduğu gibi yıkılarak, yada yerine yeni bir federatif devlet veya her iki ulusun kendi kaderini tayin edeceği iki ayrı devlet kurulur. Bu durumda yeni yapılanmalar meşrutiyetlerini direkt katılımda bulunan halklardan alırlar.
Son yıllarda derin devlete ilişkin bir çok kitap, doküman, makale yayınlandı. Bunlardan bir çoğu işin kriminal, cinayet, mafya, kontra, çete ve istihbarat boyutuna değiniyorlar. İşin özüne, yani devletin esasına değinen hemen hemen hiç yok. Zaten bu konu üzerine yazanların çogu, bu örgütlerle dirsek temasındadırlar. Yalnız Baskın Oran kendi mantık silsilesi icerisinde "derin devlete" değiniyor ve bilimsel bir tanıma uyarlamak istiyor. Şöyleki; "derin devlet, şiddet kullanımı durumunda devletin tanımından "meşru" kavramının düşmesi sonucu meydana gelen oluşumdur." der. Bence Baskın Oran Türk Devlet egemenlik sahasını tek ulus olarak ele almış ve esas hata orda kaynaklanıyor. Burada çok uluslu bir durum söz konusudur. Biri egem ulus, diğeri sömürge ulustur. Zaten aranan "meşruluk" Türk ulusu için geçerli, aranan bu "meşruluk" Kürt ulusu için hiçbir zaman söz konusu olmamıştır. Kürdistanda uygulanan politikalar hep çifte standartlı, sömürge ülkelere uygulanan politikalar olmuştur. Türkiyede uygulanan yasalar (ki bu yasaların coğu anti demokratik ve askeri kışlalarda hazırlanmış yasalardır) hiçbir zaman Kürdistanda uygulanmamıştır. Orası için ya başka yasalar çıkarılmış veya gizli yönetmeliklerle, kanun hükmünde kararnamelerle, yada orman yasalarıyla yönetmişlerdir. Hemde Kürdistandaki sorun yalnız hukuksal bir sorun değildir, esas olarak politik bir sorundur. Herhangi bir ülkeyi, ulusu, dili yok saymanın hukuku olurmu?. Onun için sorunun çözümü de politiktir. Bundan dolayıda Türk Devleti sömürgeci bir devlettir yani anıldığı gibi "derin devlet" degildir. Zaten uygulamadaki "derinlik" gayrimeşruluk ve sömürgeci devlet olmaktan kaynaklanıyor. Sömürge statüsü ortadan kalkmadan işin "derinliği"de ortadan kalkmaz. Türk Devleti belli örgütlerden ayıklanmakla "derinlikten" kurtarılamaz. Basit reformlarla bu işin çözüleceğini zannetmiyorum. (yanlış anlaşılmasın ben Reformlara karşı değilim, ileriye yönelik en ufak reformu bile desteklerim.) İfade edildiği gibi işin derinliğine inmek gerekiyor.
Bazı kimselerin bundan hareketle; "diğer ülkelerde İtalyada, İspanyada, Almanyada Avrupanın diğer ülkelerinde benzer sorunları vardı, onlar bu sorunlarından nasıl kurtulduysalar bizde aynı şekilde kurtuluruz" şeklinde yanlış yaklaşımları vardır. Bu adlarını andığım ülkelerdeki durumla Türkiyedeki durum bir ve aynı olmamakla beraber, yukarıda ifade ettiğim gibi yapısal olarak çok farklıdırlar. Bir benzerlik kurulmak isteniyorsa şayet, tarihin çöplüğüne atılmış olan Güney Afrikadaki rahmetli sömürgeci Apartay Rejimi ile, yanıbaşındaki Saddamın rahmetli sömürgeci Baas Rejimi olabilir, yada tarihsel süreç içerisinde eşine ender rastlanan kendisine munhasır soykırımcı ırkçı bir devlettir denebilir. Günü geldimi komünistlerle, günü geldimi faşistlerle, günü geldimi, fundamentalistlerle, günü geldimi de emperyalistlerle işbirliği yaparlar. İşlerine nasıl gelirse öyle hareket eden, pragmatik kaypak bir devlet konumdadır. Bu kaypak tutum, onları dünya kamuoyu nezdinde güvenilmez devlet konumuna koyuyor. En stratejik ortaklarını bile ırkçı yayılmacı çıkarları uğruna yolun yarısında bırakır.
Herşeyden önce devlet nedir? Tarihsel süreç içerisinde hangi devlet türleri yaşanmistir? Devlet nasıl ortaya çıkmıştır? Bu soruların cevabı uzun uzadıya detaylıdır, ancak konu gereği kısaca değineceğim. Klasik anlamda devlet sınıfların ortaya çıkması ile ortaya çıkar ve toplumsal süreç içerisinde sınıfların ortadan kalkması ile son bulur ve çıkrığın yanında tarihi yerini alır (son yıllarda Avrupada sınırların ortada kalkması buna bir işarettir denebilir) ve bundan dolayı da, bir sınıfın diğer sınıf üzerindeki baskı aracıdır der, Karl Marx.
Kapitalizm sürecinde devlet burjuvazinin işçi sınıfı üzerindeki baskı aracıdır der Marxizm Leninizm. Ancak; şu andaki devlet ile yüzyılın başındaki devlet aynı devlet değildir, özünde benzerlikler olsada, biçimde farklılaşma ve gelişme vardır. Demokratikleşme ve hukuk devleti yapısı işçi sınıfı ve emekçi kesimin geniş haklar elde etmesine neden olmuştur. Buna da gelişmiş veya olgunlaşmış demokrasi, Avrupada görüldüğü gibi hukuk devleti denebilir.
Tarihsel süreç içerisinde başka devlet biçimlerine rastlamak mümkün, ancak "derin devlet" tanımına Türkiye dışında, dünyanın başka yerlerinde rastlamak mümkün değil. Buda Türkiye ye has bir buluştur.
Devlet bir üst yapı kurumudur. Son tahlilde alt yapı kurumları üst yapı kurumlarını belirler. Son yüzyılda Faşist Devlet, teokratik devlet, totaliter devlet, sosyalist devlet, millitarist devlet, oligarsik devlet, sömürgeci devlet, burjuva devleti, hukuk devleti yapısına ve tanımlarına rastlamak mümkün, ancak, derin devlet denen şeye rastlamak mümkün değil. İşte buda Türk dehası bir mucitlik, uluslararası yasaları çiğneyen, yaptığı gayrimeşru uygulamaları belli bir azınlığa yükleyip esas devleti aklamak ve meşrulaştırmak içindir diye düşünüyorum ve biz kürtlerde bunu saf saf alıp kullanıyoruz.
Türk devletinin derinliğini veya yüzeyseliğini iyi kavrayabilmek için, Türk devletinin oluşumunda belirleyici olan, tarihsel süreç içerisinden günümüze dek bazı tarihi kronolojik olayları ele alıp sıralamak istiyorum. Aslında bu tarihi olaylar Türk devletinin esas karakterini ve yapısını ortaya sergileyecek niteliktedir.
Daha 1900 lerin başında ittihat ve terakki dönemindeki teskilat-i Mahsusa, günümüzdeki özel harp dairesidir. O zaman diğer halklar, Ermeniler, Rumlar, Kürtlere karşı terörr estiriyor ve bu halkları birbirine kırdırtmak için olmadık etrikalar bu örgüt tarafından sergileniyordu. 31 Mart vakası olarak bilinen isyanı başlatanlar da bastıranlar da ittihat-Terakkicilerin teskilat-i mahsusasıdır. Ermenileri ve Rumları soykırımdan geçirenler ise devletin esas çekirdeğini oluşturan bu örgütlerdir.
Cumhuriyet, daha kuruluş yıllarında "derin devlet" uygulamalarıyla mayalanır ve şekillenir. M.kemal ve Çerkez Ethem kardeşleri arasındaki oyunlar, 1923 deki İzmir suikastinin senaryoları ve bu vesile ile tehlikeli görülen ittihat-Terakicilerin idamlarıyla tasfiyeleri bu edimlerin başlıcalarıdır. Zaten 1920 den 1940 a kadar Kürdistandaki soykırımlar, sürgünler ve bütün faşist uygulamalar, mevcut T.C devletinin esas mayasını oluşturur ki, halen aynı konsept katliamlar ve sürgünlerle devam etmektedir. Çünkü Devletin karakterinde bir değişiklik yoktur. Sömürgeci Türk devletinin resmi ideolojsi, gıdasını "ne mutlu türküm diyene", "bir türk dünyaya bedeldir", "türkün türkten başka dostu yoktur", "türkiye türklerindir" şeklindeki ırkçı (Avrupada yasak olan) söylemlerden alır. Anılan dönemde de Kürdistandaki ayaklanmalara karşı günümüzdeki Yeşil, Çatlı benzeri katil, eşkiya olan Topal Osman gibileri kulanılmıştır.
1945 teki Tan gazetesi matbaaasının baskınını yapanların bünyesinden iki cumhurbaskanı ve başbakan, "sol görüşlü” Cumhuriyet gazetesinden ise genel yayın yönetmeni İlhan Selçuk ve nice önemli bakanlar Milletvekileri ve önemli devlet memurları çıktı. Sağdan sola birçok kişiyi bağrında barındıran bu olay salt başına T.C devletinin niteliği ve karakterini sorgulama konusunda yeterlidir.
6-7 Eylül 1956 daki provakasyonda ise, bir Türk diplomatı selanikteki Atatürkün evine bomba koydurtur ve bundan dolayı, Türkiye de binlerce Rumun evi ve işyeri yakılıp yıkılır onlarca Rum öldürülür. Bunun üzerine binlerce Rum evini barkını terk edip yunanistana göç etmek zorunda kalır.
1974 de uluslararası yasaları çiğneyerek Kıbrısı işgal eden yine bu yayılmacı devletin yayılmacı politikalarıdır. Binlerce Rum öldürüldü, binlercesi yerinde yurdunda sürgün edildi ve malı mülkü gasp edildi, otuz yılı aşkın bir süredir de dünya kamuoyu bu sorunla uğraşıyor.
Aralık 1978 deki, K.Maraşta Alevi-Kürtlere yönelik katliam, yüzlerce kadın çocuk yaşlı demeden hunharca öldüren, işyerlerini ve evleri yakıp yıkan yine bu devletin kendisidir.
Sözümona demokrasiye geçiş sürecinde her on yıla bir askeri darbe siğdırıldı ve herseferinde onbinlerce insan tutuklandı, işkence gördü ve onlarcası asıldı, yüzlercesi öldürüldü. 27 Mayıs darbesinde Devlet bir başbakanını ve iki bakanını astı. (İade-i itibnar da anılan edimlerin cabasıdır.) 50 Kürt aydını tutuklanıp yargılandı. (Tarihte 49 lar davası olarak bilinir) 300 Kürt aşiret ileri geleni tutuklandı, birçoğu uzun yılları kapsayan sürgün süreci yaşadı.12 Mart ve 12 Eylül askeri faşist darbeleri uygulamalarını ve dönemini bir çoğumuz yaşadık ve canlı tanıklarıyız. Kısacası bir bütün olarak "misak-i milli" sınırları askeri kışlaya çevrilmiştir. Her seferinde darbeyi yapanlar, darbeden sonra hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarını çok lüks biçimde sürdürdüler ve sürdürüyorlar. Darbeciler hakkında ne sorgulama, ne de soruşturma yapılmamıştır. (halbuki başka ülkelerde demokrasiye geçiş süreclerinde darbeciler yargılanıp cezalandırılmışlardır, Türkiyede bu hiçbir zaman olmamıştır) Devlet darbecilerin yaptığı anayasalarla yönetildi ve yönetiliyor. Halen Devletin esas sahipleri genelkurmay ve onun yan örgütleridirler. Genelkurmayın son dönemdeki çıkışlarından da anlaşıldığı gibi birilerinin iktidarda olması fazla bir şey değiştirmiyor.
Kürdistandaki son 30 Yıllık süreçte, yarattıkları taşaron örgütle yaptıkları danışıklı-savaşta 50 bin kürd insanı öldürüldü, 4 bin Köy boşaltıldı, 4-5 milliyon insan yerinden yurdundan zorla göç ettirildi. 30 Yıl boyunca Kürdistanda fiilen terror estirildi ve bu süreç halen devam ediyor. Kürdistanda ekonomi tamamen sıfırlandı ve insanların yaşamı ceheneme çevirildi.
Yukarda sıraladığım, Türk Devletinin esas şekilenmesini belirleyen son yüzyılın ve tarihi olayların yorumunu okuyuculara bırakıyorum. Yukarıda belirtmiştim, devlet bir üst yapı kurumudur, ancak son tahlilde alt yapı ile etkileşim içine girer ve etkilenir. Son dönemler, Türk toplumundaki irkçi şövenist histeriler, kitlesel linç ve bayrak olayları, devletin toplumu kendisine benzetmesinin tipik bir örneğidir. Benzer olayları, ancak faşist Nazi Almanyası ve başka faşist diktatörlüklerde görmek mümkündür. Öyleki Türk toplumu bir bütün olarak "derin" toplum haline gelmiştir. Bundan dolayı: Türk devletinin yapısı, sövenist, ırkçı ve sömürgecidir.
Yararlandığım kaynaklar:Belma Akcura,derin devlet oldu devlet.Baskın Oran,derin devlet makalesi.Can Dündar,Tan baskını makalesi MilliyetHürrüyet gazetesi,1923 İzmir suikast belgeleriDerin devletle ilgili birçok kitap (Soner Yalçın, Mehmet Eymür v.s.)Marksist literatür





<< Home

Archives

September 2006   October 2006   November 2006   December 2006   January 2007   February 2007   March 2007   April 2007   May 2007  

This page is powered by Blogger. Isn't yours?