DERSIM MAMIKIYE

GÜZEL, RUHU TEMİZ, GECMİŞİNE VE TARİHİNE BAĞLI BIR DERSİM İCIN. HERKESE BASARILAR

Sunday, March 25, 2007

 

Tanrıyı Tanımlamak

FORUM DERSIM
Makale yazari: Yaşar Uçar Tarih, gün ve saat : 23. Mart 2007 23:36:22:
TANRIYI TANIMLAMAK
İnsanoğlunun asla başaramadığı şeylerden biri de Tanrıyı tanımlamaktır. Elle tutulup gözle görülmeyeni, havsalaya sığmayanı, hiçbir şeye benzemeyeni tanımlamak elbette kolay değil. Aslında açmaz kelimelerin yetersizliğinden, sınırlı kavramlarla sınırsızı tarif etme çabasından kaynaklanıyor. Örneğin “Tanrı Bir’dir” derseniz, iki’nin sahibi kim diye sorarlar. Eğer “Tanrı Tek’tir” derseniz, çift Tanrısız kalır. Eğer “Tanrı Yüce’dir” derseniz, cüce boşluğa düşer. “O” derseniz, bu öksüz kalır. “Yaradan” derseniz, yaratmayan sahipsiz kalır. “Kadir-i Mutlak” derseniz, kadir olmayanı ne yapalım diye sorarlar. Öyle bir kelime bulmalısınız ki, hiçbir şey dışarda kalmamalı ve o kelime her şeyi kuşatmalı, ama nereden bulacaksınız o kelimeyi? İşte bu yüzden, kadim Lemuryalılar Tanrı konusunda asla konuşmaz, o konuda tek laf etmezlerdi. Korktuklarından değil, kelimelerin işe yaramadığını bildiklerinden! İnsanın icat ettiği hiçbir kelime Tanrı kavramını kucaklayamaz.İnsanlık tarihi boyunca bu çetin işi başarabilmiş bir tek kişi var. Sadece bir tek insan olağanüstü bir tarif yaparak bilmeceyi çözebilmiş! Bu nadir insan Hz. Ali’dir, “ilim şehrinin kapısı” Ali! İlim şehrinin kapısı olmak elbette onur verici bir paye, ama hak edilmemiş bir paye değil, hele övgü bizzat peygamberden geliyorsa daha da anlamlı.Hz. Ali’nin Tanrı tanımı şöyle: “O öyle bir mabuttur ki, derin düşünceler onu idrak edemez, anlayış derinliklerine dalış zatının özüne varamaz. O’na bir sınır yoktur ki sıfatını sınırlayabilsin, bir nitelik yaratılmamıştır ki zatına layık olsun. Yoktur O’na sayılı bir an, yoktur O’nun için ertelenmiş bir zaman. O’nu nitelemeye kalkışan bir başkasına eşitlemiş sayılır, eşitleyen ikiliğe düşmüş olur, ikiliğe düşen parçalamış olur, parçalayan O’nu tanımamış olur. O’na işaret eden, O’nu sınırlar, sınırlayan sayıya döker. Nerde diyen, O’nu bir yerde sanır, bir yerde diyense başka yeri Onsuz sanır. Vardır yaratılmaksızın, mevcuttur yokluktan var olmaksızın. HER ŞEYLE BİLEDİR, BERABER DEĞİL . HER ŞEYDEN GAYRIDIR, AYRI DEGİL . Görendir görülen yokken. Birdir, bir varlığa muhtaç olmaksızın…” Tanımın olağanüstülüğü, büyük harflerle yazdığımız cümlede gizli, yani “Her şeyle biledir, beraber değil. Her şeyden gayrıdır, ayrı değil” cümlesinde. Tarifin tüm ruhu bu cümlede toplanmış gibi, diğerleri yargıyı pekiştirmek için kullanılan cilaya benziyor! İlk bakışta Hz. Ali’nin laf cambazlığı yaptığı, ilahi bir tekerleme söylediği izlenimine kapılıyor insan. Ama öyle değil, biraz derin düşününce ilahi bir zekanın karşısında şapka çıkarmak zorunda kalıyorsunuz. Tanrının her şeyle beraber olması, ama birlikte olmaması, her şeyden gayrı olması, ama ayrı olmaması ne anlama geliyor? Bu ne biçim iştir ki, bir şey her şeyle hem beraber olacak, hem olmayacak. Bir şey her şeyden hem gayrı olacak, hem de ayrı olmayacak, bu mümkün mü? Tam bir paradoks! İlk bakışta sıradan insan zekası için öylesine söylenmiş anlamsız bir tekerlemeden başka bir şey değil.Oysa sınırlı kelimeler kullanarak sınırsız olanı tanımlamanın tek yolu bu. Paradoksun gizemli yapısını kullanarak Tanrının ne olduğunu değil, ne olmadığını açıklamanın tek yolu. Çünkü Tanrının ne olduğunu hiçbir kelime açıklayamaz, ama ne olmadığını açıklayabilir! Hz. Ali, Tanrı her şeyle beraber değildir, her şeyden gayrıdır diyerek O’nun ne olmadığını açıklamakla kalmıyor, aynı zamanda O’nu yaratılmış hiçbir şeyle denk tutamayacağımızı da dile getirmiş oluyor. Kısaca, tekerlemenin olumsuz kutbu Tanrıyı yaratılmış her şeyden soyutluyor. Sonra tekerlemenin olumlu kutbuna dönüp gerçi Tanrı her şeyle beraber değildir, her şeyden gayrıdır, ama aslında onlarla birliktedir, onlardan ayrı değildir diyerek paradoksu amacına ulaştırıyor. Yani, yaratılmış hiçbir şey “Ben Tanrıyım” diyemez, çünkü Tanrı yaratıklarından münezzehtir, ama O’nun cevherinden yaratıldığı için herkeste Tanrıdan bir şeyler vardır, bu yüzden Tanrı yaratıklarından ayrı değildir, aynı zamanda onlarla birliktedir demeye getiriyor. Kısaca, Tanrı önce yarattığı şeylerden soyutlanıyor, sonra yaratıklarıyla tekrar birleştiriliyor. Böylece hem Tanrının Tanrılığı (Zat mertebesi) korunmuş, hem de yaratıklarıyla bağlantısı sağlanmış oluyor. Hz. Ali’nin tekerlemesinin özeti şudur: Tanrı tüm yaratıklarından ayrıdır, ama var olan her şeyi kendi cevherinden yarattığı için onlarla bağını koparmış değildir, dolayısıyla onlardan ayrı da değildir. Bu ilahi tekerlemenin başardığı tek şey Tanrıyı tanımlamak değil, Hz. Ali çok daha fazlasını yapıyor. Her yaratılmışın Tanrısal cevher taşıdığını söyleyerek insanın da Tanrı parçası olduğunu, dolayısıyla “Ben Tanrı’yım” deme hakkına sahip olduğunu ima ediyor! Tasavvufi ekollerin hemen hepsinin şecerelerini Hz. Ali’ye dayandırmaları boşuna değil, çünkü “ilim şehrinin kapısı” onlara “Enel Hak” deme ayrıcalığını bahşediyor! Tanrının her şeyle birlikte olmasının, onlardan ayrı olmamasının bir anlamı da bu. Veliler Şahının bu yargısından yola çıkarak varolan her şey “Ben Tanrıyım” diyebilir, çünkü Tanrının cevherinden varolmuştur. Ama hiçbir varlık “Sen Tanrısın” diyemez, çünkü Tanrıya ortak koşmuş, put yaratmış olur, dahası kendinin Tanrı olduğunu inkar etmiş olur. İşte bu yüzden, İslami düşüncenin omurgasını oluşturan tasavvufi ekoller, Hz. Ali’ye ne kadar teşekkür etseler, ne kadar bağlılık duysalar azdır. Eğer Veliler Şahı insanın Tanrısallığına vurgu yapmasaydı, İslam çoktan katı dogmalar yığını içinde sıkışıp kalırdı.

Cevaplar:
FORUM DERSIM





<< Home

Archives

September 2006   October 2006   November 2006   December 2006   January 2007   February 2007   March 2007   April 2007   May 2007  

This page is powered by Blogger. Isn't yours?